Birçok şartlar sıralamış Allahû Tealâ ardarda. Bunların hepsini onlara söyleyerek: “Başlarıyla ayakları arasında bir hata işlememek kaydıyla.” diyor. Ardarda Hz. İsa’ya Allahû Tealâ’nın söylediği on şartı, Allahû Tealâ Mumtehine Suresinin 12. âyet-i kerimesinde tekrar etmiş ve “Hanımlara da böyle tövbe ver.” diyor.
İşte zamanımızda yapılan tövbe de bunun özeti. Tâbiiyet asıldır. Çünkü Allahû Tealâ farz kılmış. Bir defa daha söyleyelim. Mâide Suresi 35. âyet-i kerime:
“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Tekrar takva sahibi olun (bu ikinci takva). Sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.”
İşte böyle bir konuda tövbe söz konusu olur. Mürşidin önünde bir tövbe yapılır. Nebe Suresinin 38. ve 39. âyetlerinde bu tövbe açık bir şekilde anlatılıyor:
“Arşı tutan melekler ve oradaki kişi (devrin imamı ve arşı tutan melekler) hazır bulunurlar.”
Bütün tövbe merasimlerinde aynı anda 1000 tane tövbe merasimi olsa, 10 bin tane olsa devrin imamının bir ruhu ve arşı tutan meleklerin bir kısmı mutlaka oradadırlar. “Ve kendisine yetki verilen sevap söyler.” diyor Allahû Tealâ. Ne söyler? Sevap ne? O kişinin günahlarının sevaba çevrildiğini söyler. Bu husus, açık bir şekilde yer almış Kur’ân-ı Kerim’de.
Allahû Tealâ bu tarzda bir tövbenin bütün günahları, sevaba çevirdiğini söylüyor. Allahû Tealâ insanlardan bahsediyor: “Onlar ki; tövbe ettiler ve nefs tezkiyesine başladılar. Allah onların günahlarını sevaba çevirir (seyyiatlerini hasenata çevirir).” diyor.
İşte demin söylediğimiz Nebe Suresinin 38. âyetinde de Allahû Tealâ oradaki mürşidin sevap söylediğini söylüyor. Yani günahlarının sevaba çevrildiğini ifade ediyor. Bir sonraki âyet-i kerime: “Ve böylece o kişi kendisine, Allah’a ulaştıran bir yol tutar.” diyor. Ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a doğru yola çıkar. “Ve Allah o kişinin ruhuna meab olur, sığınak olur.” diyor.
Tövbe merasimi, o kişinin ruhunun vücudundan ayrılıp Sıratı Mustakîme ulaşması için hangi mürşidin önünde tövbe edilmişse ruh ayrılır. Oradan da anadergâha (devrin imamının dergâhına) ulaşır. Bu dergâhtan Allah’a doğru “seyr-i sülûk” adı verilen bir yolculuk yapılır kafileler halinde. 2 kafile Allah’a doğru yola çıkar. 1. kafile, 6. kata kadar çıkabilenlerdir. 2. kafile, 6. kattan sonraki 7. kata çıkma yetkisinin sahipleridir. Onların sayısı diğerlerine göre çok azdır. Çoğunluk, 6. kata kadar çıkabilenlerdir. Her seferinde bir kişi, (yetkiye sahip olduğu zaman) 7. kata çıkmak yetkisini aldığı zaman o kafileden ayrılıp 2. kafileyle yola çıkacaktır. İşte anadergâhta, insanlar Allah’a ulaştırılır. Tövbe, bunun için önemlidir. Çünkü insan ruhunun vücuttan ayrılması, ancak o zaman mümkündür. Allahû Tealâ tövbe merasimindeki olaylar dizisini anlatırken, 1. olayın, o kişinin tövbe etmesi olduğunu görüyoruz.
Kim mürşidinin önünde bir tövbe yaparsa, ne olur? Evvelâ Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinden bahsedelim:
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
“O kişinin başının üzerine Allah’ın katından ruh gönderilir ve o kişinin kalbine îmân yazılır.”
İkisi de son derece önemli. Kişinin kalbine yazılan “îmân” kelimesi, öyle bir manyetik alanın sahibidir ki; o kişi zikir yaptığı zaman (Allah’ın ismini “Allah, Allah, … Allah” diye tekrar ettiği zaman), Allah’ın katından gelen salâvâtla fazl ve salâvâtla rahmet isimli nurlardan fazıllar, o kişinin kalbindeki manyetik alanın tersi manyetik alanın sahibi olduğu için, kalbe ulaştıklarında kalbe yapışırlar. Böylece nefsin kalbi o ana kadar %100 afetlerle dolu iken adım adım aydınlanma söz konusu olur. Nurlar, kalbi doldurmaya başlar. Bu noktada Allahû Tealâ o kişinin başının üzerine devrin imamının ruhunu gönderir.
Allahû Tealâ burada (Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi) diyor ki:
“Devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gelir, yerleşir ve o ruha: ‘Senin Allah’a mülâki olma günün (yevm’et talâkın) geldi’ der.
Öyleyse böyle bir ortamda kişi mürşidine ulaştığı zaman, onun günahları sevaba çevrilir ve ruhu Allah’a doğru yola çıkar. 1. gök katına ruhun ulaşabilmesi için o kişinin nefsinin kalbinde %7 fazıl birikiminin gerçekleşmesi gerekir. Bu gerçekleştiği zaman ruh, zemin kattan 1. kata çıkabilir. 2. defa daha %7 nur birikimi; 2. gök katı. 3., 4., 5., 6., 7. gök katı; %49 nur birikimi. Başlangıçta nefsin kalbindeki %2 rahmet birikimiyle beraber, netice %51 nur birikimine ulaşır. Bu, vuslat için yeterlidir. Ruh, Allah’a doğru çıktığı bu yolculuğun 6. katını aşmıştır, 7. kata ulaşmıştır. 7. katta 7 tane âlem geçecektir ve neticede Sidretül Münteha’dan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır. Bu, vuslattır. İşte tövbe, bunun için son derece önemlidir.
Allahû Tealâ bütün ruhların Allah’a ulaştırılmasını üzerimize farz kılmış:
Allahû Tealâ: “Allah’ın ismiyle zikret. Zikir sebebiyle nefsinin kalbi afetlerden kurtulsun, kurtuldukça ruhun yükselsin, neticede de Allah’a ulaş!” diyor.
Fecr Suresi 28. âyet-i kerime: “ırciî ilâ rabbiki: Rabbine rucû et (geri dön)! Geri dönerek Rabbine ulaş!” diyor Allahû Tealâ.
Bu tövbe, hristiyanlardaki gibi veya diğer dînlerdeki gibi midir?
Değildir. Bu tövbe, İslâm’a hastır. Ama gerçekten Hz. İsa zamanında hristiyanlardaki tövbe de o kişinin ruhunun vücudundan ayrılması için gerekli olan bir işlemdi. Şimdi artık ne yazık ki öyle değil. Onlar bu konuda lüzumlu bilginin sahibi değiller.
“Çünkü insanlar bu konuyu böyle algılıyor. Açıklar mısınız?”
Hamdolsun ki, açıkladık.